JAMES JOYCE'UN BAŞKALDIRISI
JAMES JOYCE
James Joyce, 1882
yılında Dublin’de dünyaya geldi. Eğitimine cizvit (misyonerliğe dayanan
Hristiyan tarikatı) okullarında başladı.1902 yılında üniversiteden mezun
olmasının ardından Paris’e gitti. Annesinin hastalığı üzerine 1903 yılında geri
döndü. Joyce özgür bir sanatçı olmak istiyordu. İrlanda ise onun gelişimini
elgelleyen üç unsuru temsil ediyordu: aile, din ve ulus. Sonraki yıllarda eşi
olacak sevgilisi Nora Barnacle ile birlikte 1904 yılında ayrıldığı İrlanda’ya
bir daha dönmedi. Sırasıyla Avusturya-Macaristan, İtalya, Fransa ve İsviçre’de
yaşamını sürdürdü. Son yıllarını Zürih’de geçirdi. 1941 yılında henüz 59
yaşındayken hayata veda etti.
Edebiyata şiirle
başlayan James Joyce, Oda Musikisi adlı şiir kitabını 1907 yılında yayımladı.
Şiirde başarılı olamadı. İlk başarılı eseri olarak kabul edilen hikâye kitabı
Dublinliler 1914 yılında yayımlandı. 1916’da Sanatçının Bir Genç Adam Olarak
Portresi’ni yayımladı. İkinci romanı Ulysses 1922’de, son eseri olan Finnegans
Wake 1939’da yayımlandı. Yaşarken yayıncılara kabul ettiremediği Stephen Hero
ise ölümünün ardından 1944 yılında yayımlandı.
James Joyce, ilk yıllarını Dublin’de geçirdi. Üniversite’yi bitirmesinin ardından ilk kez yaşadığı yerden uzaklaşabildi. Dublin onun için yalnızca kendini gerçekleştirebilmenin önündeki bir engeldi. Joyce yaşadığı şehri sevmiyordu ve oradan uzaklaştı. Birçok yazar gibi o da eserlerinde yaşadığı yeri anlattı. Dublin, Joyce üzerinde bir baskıydı. Joyce ise eserlerinde adım adım bu şehre başkaldıracaktı.
DUBLİNLİLER
“Dublinliler”, on
beş hikâyeden oluşmaktadır. Bibirlerinden bağımsız olan hikâyeler tema yönünden
ortaklık taşırlar. Dublin’de yaşayan insanları anlatan hikayelerin ortak
temasının “Dublin’in esiri olma” veya “Dublinli olma” olduğunu söyleyebiliriz.
Kitaptaki hikâyeler kurgusal bir sırayla birbirini takip etmektedir. Joyce,
sıralamayı değiştirmek isteyen yayımcılara karşı direnmiş ve hikâyeleri
dilediği sıralamada yayımlanmıştır. Hikâyelerde çocukluktan ergenliğe,
olgunluğa ve sosyal hayata uzanan bir süreç görülür. Son hikâye olan “Ölüler”le
birlikte Joyce için insanın hayatını sömüren bir şehir olan Dublin’de yaşayan insanların
tablosu tamamlanmış olur.
Kanadalı
eleştirmen Hugh Kenner, Dublinliler’in bir dizi öyküden ziyade çok yüzeysel br
roman ve kentliler hakkında olmaktan çok kent hakkında olduğunu belirtmiştir.
Öykülerin tamamı okunduğunda hikâyelerde odaklanılan insanlardan çok Dublin’in
atmosferi kalıyor okuyucunun zihninde. Murat Belge ise Dublinliler için yazdığı
önsözü bu tümceyle sonlandırıyor: “Dublinliler”deki öykülerin her biri
doğmanın, yaşamanın, yaşlanmanın acıtan, ağrıtan yanlarını anımsatıp açığa
çıkarıyor.”[1]
Öykülerdeki insanların sıkışmışlıklarn temel nedeni Dublin’de yaşamalarıdır.
Dublin’in Joyce
için ne ifade ettiği hikâyelerde kendini belli eder. Kitabın ikinci öyküsü olan
“Bir Karşılaşma”da okul çağındaki iki çocuğun okuldan kaçma serüveninin hayal
kırıklığı ile bitişi anlatılır. Çocukların girişimi bir sapıkla karşılaşma
korkusuyla son bulur. Okul dışında geçirdikleri gün bekledikleri gibi
olmamıştır. Dublin’de maceraya atılma isteği yabancıyla karşılaşma korkusuyla
sona erer. Bunun sonucunda birey kentine ve kendine yabancılaşır. “Eveline”de
ise gerçek bir kaçış, başka ülkede bir yaşam kurma arzusu görülür. Kahraman,
yaşamının annesinin yaşamı gibi olmasını istemez. Yine de Eveline gelgitler
içerisindedir. “İşi zordu –hayatı zordu- ama şimdi tam da bırakıp gitmek
üzereyken o kadar da istenmeyecek bir hayat değil gibi geldi.”[2] Uzaklaşma
arzusu öykü boyunca devam eder. Öyküdeki anne Dublin’e hapsolmuş insanlardan
birisi, bir bakıma Dublin’dir.
Hikâyelere
baktığımızda Dublin durgun, kasvetli, baskıcı ölü bir şehirdir adeta.
İçerisindeki insanlar ise bu baskın atmosferde hareket edemeyen yaşayan ölülerdir.
James Joyce, özgür bir sanatçı olmak istiyordu. Dublin’den ayrılabilmek
hedeflerini gerçekleştirmenin ilk koşuluydu. Doğduğu kentte kalmış olsaydı
hikâyelerde anlatılan insanlardan birisi olarak kalacaktı belki de. Bu kentten
uzaklaşmayı başaran Joyce, Dublinleri’i yazdı ve onu bu eşiğe getirenlerin
neler olduğunu irdelemeyi başardı.
SANATÇININ BİR GENÇ ADAM OLARAK PORTRESİ
Joyce’un ilk
romanı olan bu kitap aslında yayıncılar tarafından kabul edilmeyen Stephen Hero’nun
geliştirilmiş versiyonu olma özelliğini taşır. Dublinliler’den iki yıl sonra
yayımlanan bu roman, İrlanda’da yaşayan birisine odaklanır. Bu kişi Stephen
Dedalus’tur. Stepten, İrlanda’da doğar. Orada yaşayan herkes gibi geleneksel
şekilde büyütülür. Stephen büyüdükçe bir şeylerin farkına varır ve çırpınmaya
başlar. İrlanda’da yaşamak onun için varoluş mücadelesine dönüşür.
Joyce’un edebiyat
dünyasına kazandırdığı yöntemlerden birisi epifanidir. Roman epifaniler üzerine
kuruludur. Küçük epifaniler birleşerek bölüm sonlarında büyük epifanileri
ortaya çıkarırlar. Beş bölümden oluşan romanın her bir bölümünün sonunda
Stephen gelişme gösterir, aydınlanmaya bir adım daha yaklaşır. Cizvit okuluna
gönderilen Stephen; birinci bölümün sonunda papazların haksızlığı karşısında
kazanmış, ikinci bölümde cinsel hayatla tanışmış, üçüncü bölümde inayete
kavuşmuş, dördüncü bölümde ise sanatçı olma kararını almıştır. Bütün bunlar
derinleşerek beşinci bölümde son epifaniye ulaşılır. Stephen, bütün bağlarından
koparak sanatın çağrısına yanıt verir ve İrlanda’dan ayrılma noktasına gelir.
“Bu ülkede bir
adamın ruhu doğunca uçmasını önlemek için ağlar atılıyor üstüne. Sen bana
ulusçuluğun, dilin, dinin sözünü ediyorsun. Bense bu ağlardan kaçmaya
çalışacağım”[3]
Bu cümleler beşinci bölümde geçer. Romanın yazıldığı dönemde İrlandalılar
kendilerini İngiltere’nin boyunduruğundan kurtarma mücadelesine girişmişlerdi.
Fakat daha sonrasında ulusçuluk aşırıya varmış ve ırkçılığa kadar ilerlemiştir.
İngiliz dili ve kültürü tamamen yadsınmış eski Kelt mitlerine dönüş çabalarına
girişilmiştir. Öbür taraftan İrlanda’da koyu katoliklik hakimdi. Kilise
baskıcı, karşı çıkılamayan gerici bir kurumdu. Bütün bu unsurlar Stephen’in
sanatının gelişmesine birer engeldi ve bütün bunlardan arınmak istemesinin
sonucu olarak sürgün noktasına geliyordu.
Yarı
otogbiyografik olan bu eserde Stephen’in yaşamı Joyce’un yaşamıyla paralellik
gösteriyor. Joyce da cizvit okullarında eğitim almış ve özgürce sanatını yaşayabilmek
için kendisini gönüllü sürgüne göndermiştir. Romanda sanatçı olmaya karar veren
Stephen’in denemeleri birkaç şiirden öteye gidemiyor. Joyce da edebiyata şiirle
başlamış fakat şiirde başarıya ulaşamamıştır. Stephen,
başladığı noktadan çok daha ilerisine ulaşıyor. Romanın sonunda İrlanda’dan ayrılma noktasına
geliyor ama başarıp başaramadığını öğrenemiyoruz.
SONUÇ
Joyce, “Dublinliler”
de çizdiği sosyal gerçeklik tablosuyla onun başkaldırısına neden olan
KAYNAKÇA
Gökhan Doğru. Stephan’dan
Dedalus’a Dönüşüm/Temmuz 2011 Varlık Dergisi
Semiramis Yağcıoğlu.
Bir Karabasan Kenti Olarak Joyce’un Dublin’i ve Yazarın Niyeti: Bilişsel
Anlatıbilim Çerçevesinde Bir İnceleme/ Sayı 30 / Cilt 2, Yıl 2013, 35-48.
Dilbilim Dergisi
James Joyce.
Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi. İletişim Yayınları 3. Baskı 2018,
İstanbul
İnternet Kaynakları
Yorumlar
Yorum Gönder